Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

TÜZEL KİŞİLERİN TİCARİ İTİBAR KAYBI VE BAŞVURULABİLECEK HUKUKİ YOLLAR

İtibar, kurumun ya da kuruluşun genel bir değerler dizisine dayanan güvenilirliği, güvene layık oluşu, sorumluluğu ve yeterliliği hakkında çok sayıda kişisel ve   kolektif yargıdan oluşmuş bir bütündür. Bir kurumun itibarı, kurumun değişen ve dönüşen dinamik yönlerine vurgu yapar. Ticari itibar kaybı, kurumdan ayrı olarak ölçülebilir ve gözlemlenebilir. İtibar, kurumun geçmişte yaptığı eylemlerin yanı sıra gelecekte yapacağı eylemlerini de kapsamaktadır. Bu nedenle ticari itibar kaybı, algıya dayalı bir kavramdır ve kurum imajı ile de doğrudan ilişkilidir. (Okay-Okay,)

KURUMSAL İTİBAR NEDİR?

Kurumsal itibar, sosyal paydaşların, kurumun geçmiş siciline dayanan kolektif fikri olarak da değerlendirilmektedir. Kurumun itibarı öylesine önemlidir ki, kuruma iyi bir isim ve imaj oluşturmak, oluşan bu markanın sürdürülebilirliğini sağlamak, finansal ve stratejik hedeflere ulaşabilmek için sosyal paydaşlardan olumlu geri bildirimler almayı başarmak, ancak kurum itibarının iyi ve doğru yönetilmesiyle mümkün olabilmektedir (Ural,).

Kurumsal itibar ise, bir kişinin kurum hakkındaki imajını çağrıştıran gerçeklik, dürüstlük, sorumluluk ve bütünlük gibi değerleri kapsamaktadır. Bu nedenle kurumsal itibar yönetimi; içerisinde hem kurumsal kimlik hem de kurumsal imaj unsurlarını barındıran ve hedef kitlede olumlu etki ve algı oluşturmayı amaçlayan bir iletişim sürecidir. (Gecikil,).[1]

Kurumsal, ticari itibar tanımı kanunlarımızda açık bir şekilde düzenlenmese de ticari itibarın korunmasına yönelik düzenlemeler kanunlarımızda yer almaktadır. Kurumsal, ticari itibarın iş hayatında önemli bir etken olduğu görülmektedir. Tüzel kişilerin iş hayatında ve iş çevrelerinde yetkinliğini devam ettirmeleri, ticari itibar için gereklidir. Bazı durumlarda ticari itibarın zedelenmesi söz konusu olabilmektedir. Bu yüzden ticari itibarın zedelenmesini önlemek için   kanun koyucu belli düzenlemeler yapma ihtiyacı duymuştur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu‘nda, ticari itibarın zedelenmesi durumunda açılabilecek davalara dair kanun maddeleri bulunmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nda ise 127, 307 ,342, 581. maddelerinde ticaret şirketlerine pay olarak ticari itibarın konulabileceği hususunda düzenlemeler yer almaktadır.

TİCARİ İTİBAR KAYBI

Ticari itibar kaybı, tüzel kişilerin iş çevresindeki imaj ve güvenilirliklerinin zedelenmesidir. Yargıtay kararlarında da konuyla ilgili açıklamalara yer verilmiştir.:

Markanın itibarı kavramı, marka ile inşa edilen imajı ifade etmektedir. Zira imaj ve güven oluşturmanın bir maliyeti vardır. İtibar zararı ise inşa edilen veya edilmekte olan imajın zedelenmesi sebebiyle doğan zarardır. İtibar tazminatı belirlenirken, bir taraftan imaj inşası için gerçekleştirilen giderlerden hareket ederek zararın giderilmesi için yapılması gereken (reklam kampanyası gibi) giderleri dikkate almalı, diğer taraftan da itibar kaybının manevi yönünü göz önünde tutulmalıdır.[2]

Ticari itibar kaybı, haksız fiil, haksız rekabet eylemleri sonucunda ortaya çıkabilir. Tüzel kişiler bu haksız fiili işleyen kişilere karşı maddi ve/veya manevi tazminat davaları açarak zararlarının giderilmesi talebinde bulunabilirler. Konuya Yargıtay kararlarında da yer verilmiştir:

‘’ … alan adındaki kullanımlarının davacının tescilli marka hakkından doğan haklarına tecavüz teşkil ettiği ve haksız rekabet yarattığı, maddi ve manevi tazminat şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalı alan adındaki kullanımlarının davacının tescilli marka hakkından doğan haklarına tecavüz teşkil ettiği ve haksız rekabet yarattığının tespiti ile markaya tecavüz ve haksız rekabetin men ve def’ine, davacı markasının alan adında kullanımının engellenmesine , 3.163,29 TL maddi tazminat ve 3.500,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. ‘’[3]

Belli bir amacı gerçekleştirmek için, ayrı bir kişiliğe sahip olmak üzere kurulmuş, hukuk düzeni tarafından kendilerine hak ve borçlara ehil olma iktidarı tanınmış kişi ya da mal topluluklarına tüzel kişi denir.4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un 48. maddesinde tüzel kişilerin hak ehliyeti, Türk Medeni Kanun’un 49. maddesinde fiil ehliyeti ve 50. Maddesinde ise tüzel kişiliğin kullanılmasının koşulları düzenlenmiştir.

Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. Tüzel kişi organlarını oluşturmadığı sürece hak ve borçlar edinemeyecektir. Henüz kuruluş aşamasında ya da kurulmasına rağmen organların oluşturulmadığı aşamada tüzel kişi hak sahibi olamaz ve borç altına giremez.

Tüzel kişiler belli bir amaç etrafında birleşmiş kişi ya da belli amaca tahsis edilmiş mal topluluklarıdır. Böyle bir topluluğun amaca ulaşması için birtakım işlemler yapması, bazı eylemlerde bulunması gerekir. Bu işlem ve eylemlerin gerçekleşmesi için de tüzel kişinin iradesini açıklaması gerekir. Bu irade tüzel kişiler de organlar aracılığıyla açıklanır. O halde, organ tüzel kişinin eylem ve işlemlerini kanuna ve tüzüğe göre bağımsız olarak yerine getirmek üzere seçilen veya atanan veyahut da yetki verilen kişi veya kişi gruplarıdır. Tüzel kişiler iradesini açıklamak ve amaçlarını gerçekleştirmek üzere değişik organlara sahip olabilir. Bunlardan bir kısmı yasa gereği bulunması zorunlu organlardır.  Zorunlu organlar tüzel kişiliğin şirket, dernek olmasına göre değişir.[4]

Bu hususlar dikkate alındığında Türk Medeni Kanunu madde 48 gereğince, tüzel kişiler haklara ve borçlara sahip olduğundan, tüzel kişiler gerektiğinde yetkili organlar aracılığıyla dava açma hakkını da kullanabilirler. Tüzel kişiler, gerçek kişiler gibi cins, yaş, hısımlık gibi insana özgü nitelikleri sahip olmasa da tüzel kişilikler de ticari şeref ve haysiyet gibi birtakım değerlere sahiptir. Tüzel kişilerin çalıştıkları alanda elde ettikleri saygınlık, marka gibi etkenler tüzel kişiliğin korunması gereken ticari itibarı arasında yer almaktadır. Bu yüzden tüzel kişiler de gerçek kişiler gibi ticari itibarlarının korunması için maddi ve manevi tazminat davası açma hakkına sahiptir.

UYGULAMADA TİCARİ İTİBAR

Ticari itibarın zedelenmesine ilişkin manevi tazminat istemlerine ilişkin Hukuk Genel Kurulunun kararları da bulunmaktadır.:

‘’ …Tüzel kişiliğe gelince; ortak bir amacın sürekli olarak gerçekleşmesini sağlayacak örgütlenmeye sahip kişi veya mal topluluklarına, birleşen kişilerden veya malı tahsis eden kişiden, bağımsız bir kişilik tanınmıştır. İşte bu tür kişi veya mal toplulukları “tüzel kişiler” (hükmü şahsılar) diye adlandırılmaktadır.[5] (M. Kemal OĞUZMAN- Özer SELİÇİ, Kişiler Hukuku, 5. baskı, İstanbul 1993, s. 111).

Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere tüzel kişiler bağımsız varlığa ve iradeye sahip olduğundan, iradesini organları aracılığıyla kullanan hak ve borçlara ehil hukuki varlıklardır. Bu nedenle kişi olma yönünden, kural olarak gerçek kişilerle tüzel kişiler arasında fark gözetilmemiştir. Haklara ve borçlara ehil varlıklar olma bakımından eşit durumdadırlar.

Tüzel kişiler insanlar gibi maddi- organik bir yapıya sahip olmadıklarından dolayı onların bedensel bütünlüğü, yaşamı, sağlığı gibi, maddi bedensel değerler üzerinde kişilik haklarının varlığı tabi olarak söz konusu olmamakla birlikte saygınlık, onur, sır çevresi gibi manevi nitelikteki kişisel değerlerle, mesleki ve ekonomik kişisel değerlere gerçek kişiler gibi tüzel kişilerin de sahip olduğu söylenilebilir. Tüzel kişilerin kişisel değerler üzerindeki kişilik haklarının korunması gerekir.[6] (Alim TAŞKIN, “Tüzel Kişilerin Kişilik Haklarının Korunması”, AÜHFD., 1991, C. 42, s. 1- 4, s. 208- 230).

Bu nedenle tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari şeref ve haysiyetin çiğnenmesi, onun ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Ekonomik itibar da tüzel kişinin şeref ve haysiyetinin bir görüntüsüdür. Tüzel kişinin ekonomik faaliyetleri de toplum tarafından değerlendirilmektedir. Tüzel kişiliğe sahip bir şirketin ödeme gücüne ilişkin değerlendirmeler, o tüzel kişinin toplumsal şeref ve haysiyeti ile yakından ilgilidir. Kredi toplum tarafından ödeme gücü ile ilgili olarak izafe edilen bir değer olması nedeniyle, bu değeri azaltan veya ortadan kaldıran kişiliği ihlale yönelik açıklamalar şeref ve haysiyete tecavüz niteliği taşır.

Tüzel kişinin kişilik haklarından olan onur ve saygınlığı onun korunan değerlerinin başında gelir. Bu nedenle tüzel kişi onur ve saygınlığından vazgeçemeyeceği gibi, bu değerlerini hukuka ve ahlaka aykırı olarak da sınırlayamaz.

…Gerçi, kalpleri ve hissiyatı olmayan tüzel kişilerin elem ve ızdırap duymaları düşünülemez. Ancak bu halleri, tüzel kişilerin, ölüm dolayısıyla manevî tazminatı tanzim eden Türk Borçlar Kanunu’nun 47. maddesine göre hak talebinde bulunmamaları sonucuna götürür. Hukuk nizamı tüzel kişileri hukuk süjesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşer. Çünkü, gerek Medenî Yasa ve gerekse Borçlar Yasası (md. 49) yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır.

Yargıtay ve bilimsel eserlerdeki baskın görüş, tüzel kişilerin de nitelikçe gerçek kişilere özgü olanların dışında kalan, kişisel haklarına saldırı halinde manevî tazminat namı altında özel bir giderim isteyebilecekleri yolundadır. [7](Mustafa Reşit KARAHASAN, Tazminat Hukuku, 1996, s. 967-68; Kemal Tahir GÜRSOY, “Manevi Zarar ve Tazmini”, AÜHFD., C. 30, S. 1- 4, s. 12).

2000/935 K. sayılı ilamlarında tüzel kişilerin de kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat davası açabileceklerini kabul etmiştir.’’[8]

TİCARİ İTİBAR KAYBINDA BAŞVURULMASI GEREKEN HUKUKİ YOL

Hukuk Genel Kurulu‘nun kararı da dikkate alındığında, tüzel kişilerin ticari itibar, şeref ve haysiyetinin ihlal edilmesi durumunda tıpkı gerçek kişiler gibi tüzel kişilerin de Türk Borçlar Kanunu madde 49 ve Türk Medeni Kanunu’nun 25. Maddesine dayanarak maddi ve manevi tazminat talep etmeleri mümkündür. Ayrıca 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na dayanarak marka hakkına tecavüzden doğan itibar kaybı tazminatı davası açmak da mümkündür. Maddi ve manevi tazminat davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi, yetkili mahkeme davalı ya da davacının yerleşim yeri mahkemesidir.

Ticari itibar kaybı ilişkin alınacak hukuki aksiyonlarda CKAY Law Firm’ in ticari uyuşmazlıklar ekibi sizlere uzman bir hizmet sunabilecektir.


[1] İtibar Yönetimi, PROF. DR. ABDULLAH ÖZKAN, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

[2] Y. 11. Hukuk Dairesi 2015/8175 E., 2016/5114 K. Sayılı kararı

[3] Y. 11. Hukuk Dairesi 2020/2338 E., 2021/4230 K. Sayılı kararı

[4] Dural, Kişiler Hukuku, s 487, Filiz KİTABEVİ ,2015

[5] M. Kemal OĞUZMAN- Özer SELİÇİ, Kişiler Hukuku, 5. baskı, İstanbul 1993, s. 111

[6] Alim TAŞKIN, “Tüzel Kişilerin Kişilik Haklarının Korunması”, AÜHFD., 1991, C. 42, s. 1- 4, s. 208- 230

[7] Mustafa Reşit KARAHASAN, Tazminat Hukuku, 1996, s. 967-68; Kemal Tahir GÜRSOY, “Manevi Zarar ve Tazmini”, AÜHFD., C. 30, S. 1- 4, s. 12

[8] Hukuk Genel Kurulu 2011/4-687 E., 2012/26 K Sayılı Kararı

İletişime Geç
Merhaba, Size nasıl yardımcı olabiliriz?